Menü Kategoriler
Coğrafya
Şanlı Ay Yıldızlı Al Bayrak
07 Aralık 2024 Cumartesi

Balkanlar

Avrupa’nın beş büyük yarımadasından biri olan Balkan Yarımadası, Orta Avrupa’ya ve Akdeniz’e uzanan Jeostratejik konumu ile önemli özelliklere sahiptir. Eski çağlar bir yana, Balkanların tarihinde büyük bir yeri olan Osmanlılar zamanında, Balkan Yarımadasının ve Osmanlı İmparatorluğu’nun merkezi konumu, bu kritik coğrafi bölgeyi, İngiltere, Rusya, Habsburg İmparatorluğu, Fransa, İtalya ve Almanya’nın çıkarlarının çakıştığı bir bölge durumuna getirmiş ve sayısız müdahale, isyan ve savaşlara yol açmıştır.

Balkan Yarımadasının coğrafi konumu, Avrupa’nın diğer bölgelerine geçit veren, Asya’nın bitişiğinde ve Afrika’ya yakın olması, bu bölgenin, daima imparatorluklar arasında bir buluşma ve mücadele alanı ve çekici bir fütuhat hedefi olmasına yol açmıştır.

Fiziki coğrafya açısından Balkanların sınırları kuzeyde Tuna Nehri ve Sava Irmağı, doğuda Karadeniz, güneydoğuda Ege Denizi, güneyde Akdeniz, güneybatıda İon Denizi ve Adriyatik ile çevrilidir. Siyasi coğrafya açısından ise Balkanlar; Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan, Türkiye’nin Avrupa’daki toprakları ve eski Yugoslavya ile Romanya’nın tümünü içine alır.

Balkan Yarımadasının kıyıları, Akdeniz sistemine dahil olan 6 denize açılmaktadır. Bu durum, Balkanların, Akdeniz stratejisindeki çok boyutlu yerini vurguladığı gibi; Balkan ülkelerinin çoğunun deniz ulaştırması ve denizcilik alanlarındaki gelişmelerine de ışık tutmaktadır.Stratejik konum, fiziki coğrafya ve etnik ve dinsel yapı açılarından, bölgenin stratejik ve jeopolitik çekirdeği eski Yugoslavya’dır. Rusya’nın emperyalist dürtülerle Güney Slavlarını kendi nüfuzu ve Sırpların egemenliği altında bir Güney Slavları birliği halinde toplamak için kurulmasına çaba gösterdiği “Sırp, Hırvat, Sloven Krallığı” ve daha sonraki Yugoslavya Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’nin iç ve dış sınırlarının jeopolitik faktörler gözetilmeksizin çizilmesi, diğer bir deyişle, Yugoslavya Federasyonunun, etnik grupların amaç ve iradeleri gözetilmek suretiyle değil, Lenin ve Stalin’in yaptıkları gibi, yukarıdan empoze edilmek suretiyle kurulması, bölgenin kararsız ve karmaşık doğasının önemli nedenlerinden biri olmuştur.

Balkanlar, İslam ve Hristiyan dünyalarının birleştiği başlıca yerlerden biridir. Büyük İskender Balkanlardan yola çıkarak Anadolu üzerinden Afrika ve Asya’ya geçmiştir. Romalılar, Akdeniz’den ve Balkanlardan Anadolu’ya geçerek Avrupa’da sağladıkları büyük güç birikimini aynı yoldan Asya topraklarına aktarmışlardır. Daha sonraki çağlarda Hristiyanlık, Boğazlar üzerinden Balkanlara ve oradan da Avrupa kıt’asına yayıldığı gibi; İslamiyet de Anadolu’dan Boğazlar üzerinden balkanlara yayılmıştır.

Balkanlar makro düzeyde, Orta ve Doğu Avrupa’da başlayan ve Boğazlar ve Süveyş bölgeleriyle ana petrol alanlarını hedef alan askeri operasyonların üs ve destek bölgesi olma özelliğini de taşımaktadır. Diğer taraftan Orta ve Doğu Avrupa’da cereyan eden bütün savaşlarda, Balkanlar, savunan ve taarruz eden taraflar için daima büyük önem taşımıştır. Bu bakımdan, Balkanların Avrupa’nın bütünleşmesi ve güvenliği olayında da önemli bir stratejik işlevi vardır. Balkan Yarımadasının stratejik konumu, Avrupa Kıt’asına, Akdeniz ve Ortadoğu politika ve stratejisinde etkili olma imkânı sağlamaktadır.

Balkan ve Anadolu Yarımadalarını birbirinden ayıran, fakat aynı zamanda bu iki yarımadayı birbirine bağlayan Türk Boğazları, Trakya ile birlikte bütün Balkan Yarımadasını, Türkiye için kritik bir ileri savunma bölgesi durumuna getirmiştir. Türklerle ortak tarih ve kültür değerlerini paylaşan ve kuzeyde Moldova’dan güneyde Yunanistan’a kadar bütün Balkan ülkelerinde yaşayan Türk azınlıklar olduğu gibi, Müslüman dünyasında sadece Türkiye’ye ilgi ve bağlılık duyan 8.500.000 nüfusa sahip Balkan Müslümanları da, Balkanların Türkiye için taşıdğı önemin bir başka boyutunu sergilemektedir.

Balkanlar, tarih boyunca birçok kavimlerin ve orduların istilasına hedef olmuştur. İstilacılar, genellikle Boğazlar ve Trakya’dan; Güney Rusya ve Aşağı Tuna vadisinden ve Avusturya ve Macaristan’dan Balkanlara girmişlerdir. Bu istila ve göçlerin bıraktığı izler ve kültür mirası bugün de yer yer Balkanlarda yaşamaktadır. Bu bakımdan gerek Balkanlar siyasi coğrafyasının bugünkü karmaşık durumunu yansıtan jeopolitik bölünmeler, gerekse bunlara paralel ulusal nitelikler ve demografik özelliklerin çeşitliliği Balkanların tarih boyunca ve topoğrafyasının belirtilen ayırıcı ve bölücü karakterinin doğal sonucu olarak, balkan toplumları arasındaki ilişkiler, daima rekabet ve mücadele karakteri taşımış; yerel gerginlik ve sürtüşmeler, Balkanlar’daki iç kararsızlık ve Balkan devletlerinin kendi güvenlik ve bekalarını sağlamak için bölge dışından müttefik edinmeleri dış müdahaleleri davet etmiştir. Bugün Yugoslavya’nın parçalanması ile Balkanlar’da sayıları 10’a kadar çıkan siyasal birimde, en az 9-10 ayrı konuşma dili ve 3 tek Tanrılı (Semavi) dine bağlı 75 milyondan fazla insan yaşamaktadır.

Bütün bu ve diğer nedenlerle, iç sürtüşmeler ve dış müdahaleler ile bunların yarattığı kararsızlık, Balkan siyasetinin ve stratejisinin egemen niteliğini teşkil etmektedir. Bu nedenle, bugünde, dün olduğu gibi, istikrarsız bütün Balkan devletleri arasında, ikili ya da çok yanlı, toprak, sınır ve azınlık sorunları vardır.

Balkan yarımadasında başlıca beş etnik grup vardır. Bunlar; Arnavutlar, Yunanlılar, Bulgarlar, Güney Slavları (Sırplar, Hırvatlar, Slovenler, Karadağlılar) ve Türklerdir.

Eski Yugoslavya Federasyonu’nun kendine özgü karmaşık yapısı ve bundan kaynaklanan iç sorunları 1989-1990 döneminin getirdiği bağımsızlık istekleri ve Balkanlar’da da kuvvetle estirilen rüzgarların etkisiyle, bu devletin parçalanmasına kadar varan yeni şartlar yaratmıştır. Balkanlarda birbirine muhalif hatta düşman toplumlar meydana getirmesi, herhangi bir ülkenin kontrolünü ele geçirme ya da nüfuz altına almak amacıyla birbirine düşman parçalara bölmeyi hedef tutan ve Romalıların “Böl ve Yönet” ilkesiyle ifade edilen stratejilere, 20. yüzyılın başlarından beri “Balkanlaştırma” adının verilmesine yol açmıştır .

Bölgesel Jeopolitik Yönelimlerin Değerlendirilmesi

Soğuk Savaş sonrasının siyasi coğrafyasının ihtilafları körükleyecek biçimde en fazla değişiklik gösterdiği bölge Balkanlardır.

Yugoslavya’nın parçalanması ve Slovenya, Hırvatistan, Makedonya ve Bosna-Hersek’in bağımsız devletler olarak ortaya çıkmaları sonucunda en yaygın ve kanlı çatışmalar bu bölgede cereyan etmiştir.

Yugoslavya daha önce Sovyetler Birliğine mesafeli duran bir Federasyon iken parçalanma ile birlikte Sırbistan ile Rusya arasındaki tarihi bağlar yeniden canlanmıştır.

Balkanlardaki sorunlara, ABD, başlangıçta uzak durmasına rağmen, Bosna-Hersek’teki Sırp katliamına karşı müdahalede başarılı olamayan ve hatta bilinçli olarak seyirci kalan Avrupa’nın tutumu ABD müdahalesini zorunlu kılmış ve Dayton Anlaşması ile savaş durdurulmuş ve Bosna-Hersek’in toprak bütünlüğü şimdilik korunabilmiştir.

Kosova’da ise ABD daha belirgin ve doğrudan bir rol almıştır.

AB, askeri sorumluluğu üstlenecek vurucu güce, güç aktarma yeteneğine, uydu istihbarat olanaklarına ve gereken siyasi iradeye sahip olamadığı için ABD’nin müdahalesi kaçınılmaz olmuştur. Buna mukabil AB, ekonomik alanda öncülüğü almış durumdadır. Uzun süreli ve kapsamlı bir Avrupa vizyonu içinde Balkanlarda devamlı barışın sağlanması girişiminde, AB yine ön planda görülmektedir. Balkanlar, bölgede barış ve istikrarın tesisi amacıyla bir dizi insiyatifin odak noktası haline gelmiş bulunmaktadır .

Kosova’da Sırpların giriştiği geniş çaplı etnik temizlik hareketine oluşan tepkinin sonucu olan NATO hava harekatı Sırpları çekilmeye mecbur bırakmıştır. Kosova uluslararası gücün kontrolünde bulunmaktadır ancak, Kosova’nın gelecekteki statüsü halen belirsizdir. Kosova’ya bağımsızlık verilmesi daha başka bağımsızlık isteklerine davetiye çıkarabileceği endişesiyle bundan şimdilik kaçınılmaktadır.

Marksizmin en doğmatik uygulamasına maruz kalan Arnavutluk’ta modern ve demokratik bir devlet yapısını kurmak kolay olmamaktadır. Makedonya’daki hassas dengeler Balkanlardaki oluşumların sürekli tehdidi altındadır. Romanya ve özellikle Bulgaristan AB ile üyelik müzakerelerine başlamış olmanın avantajlarından yararlanmaktadırlar.

Balkanların geleceği bakımından en umut verici gelişme, AB’nin desteklediği ve öncülüğünü yaptığı istikrar paktıdır. Avrupa entegrasyonu kapsamı altına alınmadıkça Balkanlarda sürekli bir barışın olmayacağı görüşü hakimdir.

Türkiye, Balkanlar bölgesinde önemli bir mevkide olup bölge ile çeşitli bağları bulunmaktadır. Türkler dışında bölgede Boşnak, Arnavut, Pomak ve Çerkez olmak üzere 8.500.000 Müslüman yaşamaktadır. Aralarındaki ortak nokta da Osmanlı tarihi ve kültürüdür. Balkanların barış ve istikrarı Türkiye’nin güvenliğini yakından ilgilendirir.

Balkanlar denkleminde Türk-Yunan dengesi temel ögelerden birisidir. Türkiye ve Yunanistan 1999 yılı içinde ikili ve çok yönlü bir işbirliği sürecini başlatmışlardır.

Balkanlar bölgesinin kaderi, kendi dinamiğine, uluslararası toplumun müdahalesine ve özellikle Avrupa Birliğinin politikalarına göre şekillenme yolundadır.

Bütün bu olumlu gelişmelere rağmen, başta Bosna-Hersek olmak üzere Voyvodina, Kosova, Sancak ve Karadağ sorunlarına bitmiş gözüyle bakılamaz. Bu bölgelerde sıcak gelişmeler beklenebilir.

Balkanlar, konumu ve yapısı itibariyle, asırlardır irili ufaklı devletlerin ilgi odağı haline gelerek sayısız entrika, çatışma, isyan ve savaşlara sahne olmuştur. Bugün de insanoğlu ulaştığı medeniyet seviyesini göz ardı ederek, aynı sahnelerin oluşmasına zemin hazırlamakta ve bölgeyi barut fıçısına kolayca dönüştürebilmektedir. Bunu yapanlar, yapanlara cesaret verenler ne yazık ki demokrasi ve insan haklarının en ateşli savunucuları ve sahip oldukları medeniyetle övünen Batılı ülkelerdir. Bu ülkeler ki, Balkanlarda bir Müslüman toplumu kabul edemeyen ve onların maruz kaldığı Sırp soykırımını görmezden gelen Avrupa’nın başta İngiltere olmak üzere Fransa ve Almanya gibi devletleridir.

Bosna-Hersek’te işlenen korkunç soykırımı ve onur kırıcı olayları yerinde incelemek üzere BM İnsan Hakları Komisyonu tarafından bölgeye gönderilen Polonya eski başbakanlarından Tadeusz Mazowiecki’nin 30 Kasım 1992 tarihli “International Herald Tribune” gazetesine yazdığı yazıdan alınan iki cümle herhangi bir açıklamayı gerektirmeyecek kadar açık ve ilerideki kuşaklara aktarılması gereken bir ibret dersidir.

“BM İnsan Hakları Komisyonunun bir özel raportörü olarak, Bosna-Hersek’te kitle halindeki insan hakkı ihlallerini dehşet duyguları içinde gördüm. Uluslararası memurlar ve BM askerlerine karşın kan dökümü sürmektedir. Toplanan deliller, bu korkunç terörün sorumlusu hakkında herhangi bir kuşkuya yer vermeyecek kadar açıktır. Sorumlusu, Sırbistan makamları tarafından desteklenen Bosna-Hersek’teki Sırp politik ve askeri liderleridir .”Eğer bu kan içici canavarlaşmış yaratıklara “lider” denirse...

Konu Başlıkları
Genel Bakış
Jeopolitiğin Tarihi Gelişimi
Türkiye Jeopolitiği
Avrasya
ABD'nin Hedefleri
Avrupa Birliği'nin Hedefleri
Rusya
Balkanlar
Orta Asya (Türkistan)
Ortadoğu
Yeni Koşullar ve Türkiye
Kaynakça